Adalet kavramı; hepimizin üzerinde titizlikle eğilmemiz, hatta üzerine titrememiz gereken bir kavramdır.
Adalet olmazsa; düzen olmaz, hak olmaz, hukuk olmaz… Velhasıl devlet olmaz, ülke olmaz, millet olmaz.
Düzenin, refahın, mutluluğun, geleceğin, bir toplumun ve devletin yegâne teminatı adalettir. Bir devletin içinden adaleti çekip alırsanız geriye hiçbir şey kalmaz.
Bir milleti ve o milletin fertlerini mutlu kılacak yegâne şey; eşit ve adil olan bir adalet anlayışıdır. Hukukun adaletine inanmayan, hakkını arama noktasında adalete güvenmeyen bir toplumun mutlu olması beklenemez. İşte bu yüzden kanunlar haksızlığa uğrayanın, mağdurun ve mazlumun haklarını koruyabilmek için vardır.
Mağdurun ve mazlumun yanında olma anlayışı, Türk milletinin geçmişinden taşınarak bugünlere getirdiği adalet mefkuresidir. Bu anlayış; yani adil olma, mağduru koruma anlayışı sadece bugünümüzün değil geleceğimizin de en başta gelen teminatıdır.
Türk kültüründe ve geleneğinde devlet kutsaldır, koruyucu ve kollayıcıdır. Halkın babası, çaresizin, mağdurun ve mazlumun tek dayanağıdır. Devleti devlet yapan, milleti birleştiren, insanları aynı idealler etrafında toplayan vazgeçilmez dayanak adalettir.
Adalet mefkuresini unutan yönetimler yıkılmaya mahkumdur. Hak adına haksızlık yapanlar mutlaka hakkın mahkemesinde yargılanırlar.
Bizim kültürümüzde insanın mevkii çok yücedir. Her şey insan için yaratılmıştır. O, eşref-i mahlukattır. Kâinatın gözbebeğidir. Bu kadar büyük meziyetlerle donatılan insanoğlunun sorumluluğu da ağır olacaktır. Peki nedir bu sorumluluk? Bu sorumluluk başta “âdil olmak”tır. Zulümden kaçınmaktır. İyiyi kötüden ayırabilmektir. Ve nihayet bu emanet sorumluluk duygusu taşımaktır.
Yargının tek ve vazgeçilmez amacı adaleti sağlamaktır. Yargı, adalete, hakkaniyete ve vicdana dayanmak zorundadır.
Söze gelince yargı bağımsız denilmekte, iş uygulamayı bağımsız kılmaya geldiğinde kimse elini taşın altına koymamaktadır. Pozitif yasal ifadeler esas alınırsa yargı bağımsızdır. Fakat bitmeyen tartışmalardan halen yargı bağımsızlığının olmadığı, gerçekte de istenmediği ortadadır.
Hukuku ve adaleti kendi çıkarları için kullananlar, hukuku bir yazboz tahtasına çevirenler, hukuka kendilerine göre biçim vermeye çalışanlar; eninde sonunda kendi kazdıkları kuyuya düşeceklerdir.
Hukuk; kendisiyle oyun oynanacak bir oyuncak değildir. Hukuk ve adalet siyasetin, politik çekişmelerin ve mülahazaların konusu edilemez. Hiç kimse, hiçbir güç ve hiçbir iktidar; mahkemeleri ve dolayısıyla adaleti kendi meşrebine göre şekillendiremez.
Siyasi güç, iktidar gücünü millete umut vermek, insanları mutlu etmek için kullanılır. Oysa bugünün AKP iktidarı, milleti korkutarak, sindirerek ayakta durmaya çalışmaktadır.
AKP kendi hukukunu tasarlama peşindedir. Bu öyle bir hukuktur ki; içinde adalet ve hakkaniyet yoktur. İçinde sadece korku ve zulüm vardır. Korku ve zulmün olduğu yerde kirlilik olur. Bir yandan devletin kurumları kirlenirken, diğer yandan iktidar partisi bu kirlenmenin vebalini taşımaktadır.
Buradan sormak istiyorum: Dünyanın neresinde “kişiye özel” hukuk diye ceberut bir anlayış vardır? Dünyanın neresinde bir iktidar partisi işine geldiğinde hukuktan yana, gelmediğinde hukuka karşıdır?
Bütün kurumlar, teamüller tahrip edilmektedir. Türkiye hızla hukuk devletinden parti devletine doğru yol almaktadır.
AKP iktidarının hukuk adına, adalet adına yapıp ettiklerine baktığımızda merak etmekteyiz… Derdiniz hakikaten bu ülkede insan haklarına dayalı, sağlam bir hukuk devleti midir? Derdiniz milletimize insanca standartları sunmak mıdır? Derdiniz demokrasinin hayata geçmesi ve bu ülkede yaşayan herkesin devletin adaletinden emin olması mıdır?
Ne yazık ki bu sorulara evet cevabı vermemiz mümkün değildir. Çünkü bütün milletimiz bilmektedir ki; AKP iktidarının bütün derdi hukuk üzerinden çıkarabildikleri kadar post çıkarmaktan ibarettir.
Türkiye’de devlet-vatandaş ilişkilerinin merkezine vatandaşı, insanı koymadıkça adalet kaynaklı mağduriyetleri bitirmek mümkün değildir. Bu mağduriyetler bitmedikçe de bu kamplaşmayı, bu kutuplaşmayı ve bu çatışma dinamiklerini ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır.
İşte biz bunun için hukuk diyoruz, bunun için demokrasi diyoruz, bunu için adalet diyoruz. Bunlar yeter mi, hayır yetmez. Türkiye’de her şeyden önce gelir adaletini sağlamak gerekir. Ne demektir gelir adaleti? Gelir adaleti Türkiye’nin kaynaklarını israf etmemek demektir. Türkiye’nin kaynaklarını gizli pazarlıklarda peşkeş çekmemek demektir.
Devletin vatandaşına, vatandaşın devlete, devleti yönetenlere, siyasetçilere, ülkenin Başbakan’ına güveni olacak, itimadı olacak. Onun için sabah söylediğiniz yalanı akşam itiraf etmek zorunda kalmayacaksınız. Dimdik duracaksınız, dürüst olacaksınız.
Bugün Türkiye’de son derece adaletsiz bir biçimde, hukuksuz bir biçimde tek parti devleti uygulamalarına tanık oluyorsak, bunun arkasındaki süreçleri anlamamız gerekmektedir.
Bizi millet yapan yegâne şey hakkaniyet duygumuzdur. Bizi millet yapan şey vicdanımızdır. Bir ülkenin, bir devletin, bir milletin bekasını temsil eden, tesis eden, ayakta tutan yegâne temel adalettir, hakkaniyettir.
Geliri bu kadar adaletsiz bölüştürürseniz, ondan sonra devletin bekasından söz edemezsiniz. Türkiye’de insanlar yoksulluğun bedelini daha çocuk yaşlarda ödüyorlarsa orada adaletten söz edilemez. Hala bu ülkede milyonlarca insan işsizse orada adaletten söz edemezsiniz. Toplam servetin çok büyük bir kısmına özellikle mevduat birikimin % 95’ine sahip %5’lik bir azınlığın mutlu olduğu, geriye kalan %95’lik bir çoğunluğun kademe kademe, derece derece, onların sefahat ve saltanatının bedelini ödediği ama giderek yoksullaştığı bir ülkede adaletten söz edemezsiniz.
Mesele apaçık bir yoksulluk meselesidir, gelir adaleti meselesidir, işsizlik meselesidir, fukaralık meselesidir. Bu meseleye çare bulamayanların ortaya yapay gündemler atmasının Türkiye’ye en küçük bir katkısı yoktur.
O bakımdan AKP iktidarına sesleniyoruz, milleti millet yapan değerler üzerinde oyun oynamayın… Türkiye’nin gittiği yerin iyi bir yer olmadığını hepiniz artık apaçık görün. Tek parti iktidarı olmanın sarhoşluğundan ayılın artık.
Türkiye’nin dünyadaki toplam refah pastası içinde aldığı pay giderek küçülüyor. Rekabet gücümüzü kaybediyoruz, gelir adaletimizi tamamen yitiriyoruz, gelir dağılımımda adalet ve denge tamamen ortadan kalkıyor.
Dolayısıyla ülkenin birlik ve bütünlüğünü tesis eden adalet duyguları rencide ediliyor. Sokaklarda insanlar artık can emniyetinden yoksun bir biçimde dolaşıyorlar. Polis bültenlerini de mi okumuyorsunuz?
Rekor düzeyde kapkaç, gasp, cana kast olayları yaşanıyor. Hırsızlık vakalarının geldiği boyut olağanüstüdür. Bütün bunları sıradan asayiş olayları olarak göremezsiniz. Türkiye’de yükselen asayiş sorunları, kesinlikle ve kesinlikle sosyal dokuda giderek yaygınlaşan ve derinleşen çok ciddi problemlere işaret etmektedir. Bunlara arkamızı dönemeyiz.
Bir ülkenin başbakanı; yeşil kart sahibi insanların sayısının artmasıyla övünemez. Bu ülkenin başbakanı kömür yardımına muhtaç insanların sayısının artmasıyla, onlara yapılan kömür yardımının miktarının artmasıyla övünemez. Erzak destekleriyle, erzak paketlerinin dağıtılmasıyla övünemez. Türkiye’nin hak ettiği ve özlediği şey bu değildir.