Değerli Basın Mensupları,
Türkiye gündemine ilişkin düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak ve görüşlerimizi sizler aracılığı ile kamuoyuna duyurmak için bugünkü basın toplantımızı düzenledik. İlginizden dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye’miz yine son derece sancılı, yıkıcı ve düşündürücü bir sürecin içinden geçmektedir. Her gün ayrı bir gündem, her gün ayrı bir olumsuzluk, her gün ayrı bir endişe verici gelişme ile karşı karşıya kalmaktayız.
AKP iktidarıyla birlikte Türkiye ne yazık ki normal gündemlere ve olağan tartışmalara hasret kalır hale gelmiştir.
Vatandaşlarımız her sabah “acaba bugün hükümet şapkadan ne çıkaracak, Türkiye’yi bugün hangi tehlike bekliyor” sorularıyla uyanmaktadır.
Bütün temel problemlerimiz çözüm beklerken, Türkiye AKP iktidarının hataları, aymazlıkları ve pişkinlikleri uğraşmaktadır. Eğitimden sağlığa, adaletten ekonomiye kadar her alanda sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız.
En basit problemler bile içinden çıkılmaz bir hal almıştır. AKP Hükümeti nereye elini atsa, orada kriz çıkmaktadır. Sorunlar çözülmek yerine daha da büyümektedir.
Özetle, AKP Türkiye’nin başına kronik belalar açmaktadır.
Değerli Basın Mensupları,
Bu Hükümet 17-25 Aralık operasyonlarının travmasını yaşamaya devam etmektedir. Bu öyle büyük bir travmadır ki; AKP’nin aklını başından almıştır. AKP Hükümeti, 25 Aralıktan bugüne iyice despotlaşmış, havadan nem kapar hale gelmiştir. AKP yöneticilerinin gözünde kendilerinden olmayan, kendi iktidarlarına boyun eğmeyen herkes devlet ve Demokrasi düşmanıdır.
Sadece kendi çıkarları zedelendiği için başta güvenlik ve adalet olmak üzere, bütün kurumların üzerinden buldozer gibi geçmeye devam etmektedirler. Bu durumun temelinde ‘korku’ vardır. Bu korku sendromu AKP yöneticilerinin hücrelerine kadar yerleşmiştir.
Sivil toplum yerle bir edilmiştir. Bürokrasi hareket edemez hale getirilmiştir. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün devlet çalışanları baskı ve tehditle ile sindirilmiştir.
AKP’nin bütün çabası; kendilerinin ve çevrelerinin rantlarını garantiye alma çabasıdır. TBMM’de gündeme getirdikleri her yasanın, her kanun maddesinin satır aralarında kendi paçalarını kurtarma gayretinin izleri vardır.
17-25 Aralık dosyasının nasıl ve hangi yasal gerekçelerle kapatıldığı tam bir muammadır.
AKP ve onun eski ve yeni yöneticileri, bakanları, bürokratları vicdanları yaralayan bir biçimde aklanmışlardır. Fakat bu aklanma sadece kağıt üzerinde bir aklanmadır.
Savcı, “usulüne uygun mahkeme kararı yok” diye, mahkemenin üst amiri gibi davranıp yürütülen soruşturmayı alel-acele kapatınca her şeyden endişelenme hakkımız doğuyor. Bu kadar usulsüzlük, bu kadar keyfilik, bu kadar göstere göstere hukuksuzluk olmaz. Hırsızlık yapanlar, öbür dünyada verecekleri hesabın kefaretiyle meşgul olsun; ancak bu dünyada biz bu hesabın kapanmasına izin vermeyiz.
Yolsuzluk soruşturmalarının kapatılması için Hırsızlar kimin cebinden hangi bedelleri ödediler. Bu iş onlara kaça patladı. Bu ülkeye kaça patlayacak.
Uluslararası çıkarlarımız:
“Bize sözler verdiniz” diyor ABD’yi yönetenler. Türkiye’nin bölge politikası ipotek altında. ABD ne derse, uslu çocuk gibi emirlere uyuyorlar. ABD talimatları ile terör örgütü ile kırk yıllık kanka oldular. Sebep, bu yolsuzluk soruşturmalarının kapatılması olabilir mi? Almanya durduk yerde bizi devleti yönetenleri dinlediğini açıkladı. Bizimkiler duymazdan gelip tek kelime etmediler. New York’ta Amerikan devleti Türk Kamu Bankaları hakkında doğrudan 17 Aralık soruşturmaları ile bağlantılı olan “İran’a ambargoyu delme ve kara para aklama” soruşturmaları başlattılar. ABD’ye verilen sözler, bu soruşturmaların Türkiye’deki gibi kapatılması için mi? Türk devletinin, Türk milletinin yüksek çıkarları, Türkiye’nin birlik ve Bütünlüğü ve bölgesel politikası 17 Aralık soruşturması bozuk para gibi harcanıyor. Türkiye’deki soruşturmayı savcıyı ayarlayarak bitirdiniz, deve kuşu gibi başınızı kuma gömdünüz. Geri kalan her yeriniz kabak gibi ortada. Gelen giden size bir tekme savuruyor. Uluslararası aktörlerin oyuncağı oldunuz.
Yolsuzluk abideleri
İstanbulun oksijen alanları. Hepsi gözümüzün önünde AK Parti iktidarının yolsuzluk abideleri olarak yükseliyor. İmar Planı’nda durduk yere yapılan değişikliklerin sayısı kadar yükselen yolsuzluk abideleri var. Çarpık şehirleşme, İstanbul’u vahşi bir ormana çeviren gökdelenler bu yolsuzlukların somut kanıtları.
İslamcılığı da bitirdiler
İslamcıların bu kadar radikalleşmesi, Türkiye’nin IŞİD’in münbit toprağına dönüşmesi de AK Parti’nin boğazına kadar saplandığı yolsuzluk bataklığı yüzünden. Dün birlikte yola çıktıklarının onlara hiç güveni kalmadı. Bunlarda keseyi doldurmakla meşgul olduğuna göre, demokraside çözüm yok demeye başladılar. AK Parti kullandığı, sömürdüğü dinin dindarlığın itibarını da bitirdi.
Toplum vicdanında ve tarih karşısında bu arkadaşların aklanması mümkün değildir. Eninde sonunda tüm bu olup bitenlerin, yağmanın, talanın ve kıyımın hesabı sorulacaktır. Bu devran hiçbir biçimde böyle devam etmeyecektir.
Bu 12 yıllık süreçte en ağır hasarı alan kurumların başında adalet mekanizmamız gelmektedir. Deyim yerindeyse Türkiye’de adalet ve hukuk yerle yeksan edilmiştir.
Bir milletin ve devletin başına gelebilecek en büyük felaket adaletin siyasi emeller uğruna yok edilmesidir. Bunlar adalete uyacaklarına, adaleti kendilerine uydurmanın gayretine düşmüşlerdir. Fakat bu gayret beyhude bir gayrettir.
Şunu asla unutmamak gerekir: Türk milleti her türlü belanın üstesinden mutlaka gelecektir. Deprem olur yeniden inşa ederiz, ekonomi çöker yeniden düzeltiriz, terörist yıkar yeniden yaparız. Fakat adaleti bir kere kaybedersek yeniden onarmamız mümkün olmaz.
O yüzden bizler, yani bu güzel vatanın sadık evlatları, her koşulda adaleti savunmaya, adaletle hareket etmeye devam edeceğiz. Ecdadımız binlerce yıl boyunca gittiği her yere adalet götürmüştür. Bizim mücadelemiz de her durumda adalet ve hakkaniyet mücadelesi olacaktır.
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye çok uzun zamandır içeriden ve dışarıdan planlı bir kuşatma ile karşı karşıyadır. Adına çözüm süreci denilen, fakat su götürmez biçimde yıkım sürecine dönüşen projenin imalatçısı bizzat AKP’dir.
AKP’nin çözüm adına attığı adımlar teröristler için can suyu olmuştur. 2002 yılına kadar kararlı bir mücadele ile bastırılan bölücü emeller, AKP döneminde yeniden filizlenmiştir. Üzülerek ifade ediyoruz bölücüler AKP’den ve onun eski ve yeni yöneticilerinden cesaret almaktadırlar.
Bölücülere, ülkemizi yangın yerine çevirme cesaretini AKP zihniyeti vermiştir. Özellikle son birkaç aydır yaşanan rezaletler, bu hükümetin yönetme kabiliyetini kaybettiğini, Türkiye’nin en büyük sorununun AKP olduğu gerçeğini bizlere bir kez daha göstermiştir.
Oslo’yu unutmadık, sınır kapılarımızda törenle karşılanan teröristleri unutmadık, Diyarbakır meydanında Barzani’nin önüne serilen kırmızı halıları unutmadık, akil adam saçmalığını unutmadık, yakılan bayraklarımızı, Atatürk büstlerini ve okulları unutmadık, polislerimize kurulan pusuları unutmadık, şehitlerimizi unutmadık.
Fakat bu Hükümet tüm bu rezaletler ortadayken bir numaralı teröristle istişare etmeye, onu adam yerine koymaya ve yattığı yerden ahkam kesmesine izin vermeye devam etmektedir.
Öcalan bunlara posta koymakta, bunlar da yarabbi şükür demektedirler.
Şimdi de bir sekretarya saçmalığıdır devam etmektedir. Teröristin daha da bölmesi, parçalaması için ona sekretarya hizmeti vermeye yeltenmektedirler.
Madem bu adama sekretarya verilecek, o halde Sayın Akdoğan Sayın Beşir Atalay’a sekretarya da görev verilirse inanıyorum ki memnuniyetle kabul edeceklerdir.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim: Bir süredir Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Başbakan Yardımcıları verdikleri demeçlerle bilinçli bir biçimde algı mühendisliği yapmaktadırlar. Birbirlerinin söylediklerini bazen teyit etmekte, bazen de tekzip etmektedirler. Emin olunuz tüm bu demeçler sadece kafa karıştırmak içindir. Bunlar kendi aralarında şike yapmaktadırlar. Öcalan’a ve Kandil’e sırayla jest yapmaktadırlar.
Buradan açıkça ilan ediyoruz: İmralı canisine, Kandil’e ve onların içerdeki uzantılarına yapılan her jest hainlikle eşdeğerdir.
Değerli Basın Mensupları,
Bir süredir Kobani’de bir tiyatro oynandığı bütün milletimizin malumudur. Suriye sınırımız yol geçen hanına dönmüştür. 2 milyona yakın göçmen sınırlarımızdan içeri girmiştir. Bunların ne kadarının kayıt altına alındığı, soruşturmasının yapıldığı belli değildir. Türkiye ciddi bir güvenlik zaafıyla karşı karşıya bırakılmıştır.
Türkiye’nin Suriye ve Kobani politikası tam anlamıyla fiyaskodur. Çünkü ortada politika adına hiçbir şey yoktur. Dışarıdan emir alarak, kulaklarına söylenen sufleleri tekrar ederek, yağmurun yağdığı yere tarlayı çekerek dış politika yürütülemez.
Türkiye Kobani meselesinde dış kapının dış mandalı durumuna düşürülmüştür. Nasıl ki Irak’ta, Kerkük’te, Gazze’de, Telafer’de etkisiz eleman olunduysa, Kobani’de de aynı rol Türkiye’ye, daha doğrusu Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu’na verilmiştir.
Fakat ne yazık ki bu kişiler etkisiz eleman rolü oynamaya başından beri gönüllü olmuşlardır. Kerkük’te ve Telafer’deki soydaşlarımıza sahip çıkamayanlar, elbette Suriye sınırına da sahip çıkamazlar.
Bunların eline bazen Amerika, bazen NATO, bazen Avrupa Birliği, bazen Barzani, bazen Öcalan bir elma şekeri vermekte, bunlar da mutlu olmaktadır.
19 Ekim’de PKK ile PYD’yi eşit gören Sayın Cumhurbaşkanı, 3 gün sonra 22 Ekim’de “Obama’ya PYD koridorunu ben teklif ettim” demektedir. Sayın Cumhurbaşkanı! PYD’lilere Türkiye’den geçerken yemek, çay, sigara, karpuz, soğuk ayran da teklif etseydin tam olacaktı!
Teröristin kendi topraklarından resmi geçitle geçmesine izin veren ilk ve tek Cumhurbaşkanı sıfatıyla tarihe geçtiniz. Bu ayıp, bu gaflet ve bu vebal size yeter.
Buradan partimiz ve milletimiz adına bir kez daha ikaz ediyoruz: PYD’deye ve Barzani’ye yaptığınız her hizmet PKK’ya hizmetle eşdeğerdir. Bu adamlar IŞİD’le savaşmak için değil, bizim sınırlarımıza yakın gelecekte PKK’yı tahkim etmek için Kobani’ye gidiyorlar. Onların savaşı IŞİD’le değil Türkiye ile… Sen buradan koridor açacaksın, bu adamlar geçecek, gidip IŞİD’i temizleyecekler, sonra da geri dönecekler! Sen bu senaryo ile çocukları bile kandıramazsın. Sen milletimizin aklıyla dalga mı geçiyorsun?
Değerli Basın Mensupları,
Son yıllarda yaşadığımız bütün bölücü ve tahripkar gelişmeler karşısında Milliyetçi Hareket Partisi’nin takındığı tutum, her zaman birlikten, bütünlükten yana bir tutum olmuştur.
Camiamız hiçbir biçimde bölücülerin tezgâhına gelmemiştir. Özellikle provokasyonların had safhaya ulaştığı İstanbul’da ülkücüler sükunetlerini korumuşlardır. Bu süreçte ülkemizin birliğini her şeyin üstünde gören İstanbul teşkilatımıza ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Bu yıkıcı süreç Milliyetçi Hareket’in Türkiye için nasıl bir anlam ifade ettiğini de ortaya koymuştur.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin ortaya koyduğu devlet adamlığı ve vizyon sayesinde Türk milleti bu süreçten de alnının akıyla çıkmıştır.
Bizler Türkiye için var olmaya, milletimizin vicdanını temsil etmeye devam edeceğiz.
Bildiğiniz gibi birkaç gün sonra 29 Ekim’de, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 91. Yıldönümünü kutlayacağız. Ben bu vesileyle milletimizin bu en büyük bayramını kutluyorum. 91 yıl boyunca bu güzel ülkenin birliği, dirliği ve istikbali için canlarını feda eden şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyorum.
Basın toplantımıza olan ilginizden dolayı hepinize teşekkür ediyorum.