30 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala, normal seçim propagandaları ve demokratik bir yarıştan ziyade; Sayın Başbakan’ın paranoyalarının gündemi oluşturduğu bir seçim atmosferi yaşamaktayız.
İktidar olanakları kullanılarak ve bindirilmiş kıtalarla AKP propagandası yapan Sayın Başbakan; sadece kendini ve yakın çevresini kurtarmanın gayretiyle herkese saldırmaktadır. Sayın Başbakan’ın seçim meydanlarında kullandığı dil; milletimizi ayrıştıran, bölen ve insanlarımız arasına bariyer kuran bir dildir. Sayın Başbakan sadece “ötekileştirerek” ve hayali düşmanlar yaratarak kendini koruma altına almaya çalışmaktadır. Kendi yazdığı senaryolar üzerinden milletimizi kamplara ayıran bu zihniyet; Türkiye’nin barışı, geleceği ve menfaatleri açısından da artık bir tehlike halini almıştır.
Sayın Başbakan’ın ve AKP adaylarının dili; demokrasi dili değil savaş dilidir. Başbakan hırsızlarla savaşacağına milletin değerleriyle, vicdanlarla savaşmaktadır. Sanki bir seçime değil savaşa giriyoruz. Başbakan’ın ‘istiklal savaşı’ dediği şeyin şifresi 17 Aralık sonrası Meclis’ten geçirilen kanunlarla çözülmüştür. Şifre bellidir, aslında Sayın Başbakan, milletin istiklali için değil, ‘kendisinin ve yakınlarının istikbali’ için savaşmaktadır. Yolsuzluk ve rüşvet lobisinin istikbali için milletin istikbalini feda etmektedir.
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında yaşanan gelişmeler; Türk demokrasisi adına utanç veren bir noktaya gelmiştir. Bu operasyonun muhataplarının akıl almaz bir biçimde serbest kalmış olmaları toplum vicdanını ve adalete olan güveni temelden sarsmıştır. En temel dayanağımız olan adaletin siyaset eliyle böylesine örselenmiş ve yaralanmış olmasını içimize sindiremiyoruz.
Sayın Başbakan ile Sayın Arınç’ın konuyla ilgili söyledikleri ise açık bir danışıklı dövüştür. Başbakan ve Arınç kendi aralarında anlaşarak şike yapmaktadır. Başbakan ‘adalet yerini buldu’, Arınç ‘vicdanlar yaralandı’ diyor. Hangisine inanalım? Yaptıkları şeyin adı kurnazlıktır. Fakat milletimiz bu kurnazlığa hiçbir biçimde kanmayacaktır. Demokrasinin ve seçimlerin bu türden siyaset mühendisliği kampanyalarına kurban edilmesine izin vermeyeceğiz.
AKP’nin ve Sayın Başbakan’ın gözü de kendisi de artık kararmıştır. Kendileri kararırken demokrasiyi, adaleti ve hakkaniyeti de karartmaktadırlar. Ortaya saçılan ve muhataplarının ‘o ses bize ait değil’ diyemeyip, montaj yaygarası çıkardıkları tapeler; bu kararmanın, yozlaşmanın ve mide bulandıran rezilliğin kanıtlarıdır.
30 Mart seçimlerinde hiç şüphesiz milletimizin vicdan terazisinde her şey yerine oturacaktır. Milletimiz; AKP’ye ve onun yöneticilerine ‘kefenin cebi olmadığını’ hatırlatacaktır. Milletimizin sadık ve vatansever evlatları olan MHP adayları; Türkiye’nin her yerinde duruşlarıyla, dürüstlükleriyle ve liyakatleriyle başarıyı yakalayacaklardır.