Demokrasiyi korumanın birinci koşulu ona inanmaktır.Demokrasiyi ‘bir amaç değil araç gibi görenler’, işlerine geldiğinde hatırlayıp, çıkarları zedelendiğinde unutanlar demokrasiyi koruyamazlar. Demokrasiyi sindirmeden ve onu istikrarlı bir zeminde geliştirmeden demokrat olunamaz. Bu çerçevede; bugün ‘demokrasi havarisi’ kesilenlerin samimiyetlerini ortaya koymaları, geçmişte Türk demokrasisine darbe vuranlarla hesaplaşırken meselenin özüne samimiyetle inmeleri gerekmektedir. Örneğin yakın siyasi tarihimizde yaşadığımız 28 Şubat darbesinin ‘kodlarının’ açıklıkla ortaya konması zaruridir. Bu anlamda Sayın Başbakan’ın “28 Şubat’tan kimlerin maddi çıkar sağladıklarını, kimlerin zengin olduklarını” biliyoruz mealindeki sözleri çok manidardır. Eğer AKP Hükümeti, gerçek anlamda 28 Şubat ile hesaplaşmak istiyorsa, bu hesabı kendisi için değil millet adına yapmak durumundadır. Çünkü bu sürecin mağduru Türk milletidir.28 Şubat sürecinin çok farklı boyutlarının ve etkilerinin olduğu muhakkaktır. Darbeden sonra Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük bunalımlarından birini yaşamıştır. Ekonominin bu tarihi bunalıma girmesinin nedenlerinin başında bankacılık ve finans sektöründeki gizli kapaklı yaşananlar gelmektedir. O dönemde rastgele kurulan bankalar, yönetici olarak atanan emekli asker veya sivil kişiler ve akabinde farklı senaryolarla yandaş şirketlere aktarılan krediler ülkenin ekonomisine onarılmaz yaralar açmıştır. 28 Şubat döneminde, batan Etibank, Interbank ve Sümerbank\\\’ın yönetiminde bulunanların kimler oldukları bilinmektedir. Bu bankalardan türlü yollarla başka yerlere aktarılan paraların büyüklüğünden sıkça bahsedilmektedir. 28 Şubat öncesinde ve sonrasında kimlerin haksız yere zengin olduklarının izi sürülmeden, o dönemin rant ilişkileri tam olarak ortaya çıkarılmadan darbe ile 2 anılamaz. Siyasi istikrarsızlıkla ekonomik istikrarsızlığın birbirlerini nasıl desteklediklerinin ve ekonomi çevrelerinin siyaseti hangi şekillerle manipüle ettiklerinin üzerine cesaretle gidilmelidir.Çünkü o dönemde sadece darbe mühendisliği değil, daha ötesinde finansal mühendislik de yapılmıştır. Sonuçta 28 Şubat’ın bedelini asıl ödeyenler, bu süreçte asıl mağdur olanlar; bu ülkenin yoksul vatandaşları olmuştur. Türkiye küçülmüştür, kişi başına gelir azalmıştır, bireysel borçlarda patlama olmuştur.AKP Hükümeti 28 Şubat ile millet adına hesaplaşmak istiyorsa, ‘paranın izini’ sürmelidir. Sayın Başbakan, o dönemin kirli ekonomik ilişkilerinin ve siyasi bağlantılarının üzerine gitmelidir. Aksi halde millet vicdanı tatmin olmayacak ve havanda su dövülmeye devam edilecektir.