99 yıl evvel bugün; bu milletin istiklâli ve istikbâli için bir haykırış yükselmiştir. Bu haykırış; bütün Anadolu ve Rumeli adına ortaya konulmuş bir iradedir. Türk Milletini işgalcilere karşı topyekûn ayağa kalkmaya çağırmıştır. İşte o yiğit sesin yükseldiği yerde; duvarlarında tarihimizin bir nabız gibi attığı kutlu bir şehirde, direnişin ve dirilişin şehri Sivas’ta olmaktan dolayı mutluyum, gururluyum bu anı bana yaşattığı için cenab-ı Allah şükrediyorum.
Sivas Kongresi; baştan sona bir destan olan kurtuluş mücadelemiz içinde bir mücevher gibi parıldayan; ayrıca ışığıyla sadece dünü değil, bugünlerimizi hatta yarınlarımızı dahi aydınlatan tarihi bir hadisedir. Bin bir zahmetle Anadolu’nun dört bir köşesinden yollara revan olan; yokluğun, yoksulluğun, tehlikelerin ket vurduğu mesafelerde sayısız badire atlatan vatan sevdalısı bir avuç adam; yiğitlerin şehri, yiğit şehir Sivas’a gelmiştir. Çift başlı kartalın Anadolu’ya gelip konduğu, Selçuklu’nun tahtını kurduğu, mazinin cesaret ve kahramanlıkla hamurunu yoğurduğu Sivas; Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, kapısını çalan bu vatanperverleri bağrına basmıştır. Memleketin baştan sona bir ateş çemberiyle sarmalandığı o çetin günlerde; kongre salonunu dolduran sadece farklı şehirlerden gelen temsilciler değildir. O gün Sivas’ın gökkubesinde çınlayan ses; binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin sesidir. Hürriyetinden vazgeçmemek için canından vazgeçen bu soylu milletin sesidir. Ergenekon’da demirden dağları eriten, Fetih’te karanlık bir çağın kirli duvarlarını yıkan, Çanakkale’de sömürgecileri tarihin çöplüğüne gömen ruh; 99 yıl önce bugün Mustafa Kemal Paşa ve yol arkadaşlarında vücut bulmuştur.
O gün bu şehirden dalga dalga büyüyerek çıkan ve bütün dünyayı sarsan irade; deniz aşırı uzak ülkelerinde rahat rahat Anadolu’yu işgal planı kuran güçlerin kâbusu olmuştur. Ülkenin içinde bulunduğu duruma bakarak avuç ovuşturan ve dişlerini Türkiye’nin şahdamarına geçirmek için fırsat kollayan emperyal kuvvetler; manda ve himayeyi önümüze dayatmaktadır.
Üstelik yalnız da değillerdir. Şahsi menfaatlerini, yabancıların istila planlarıyla birleştiren bir güruh Sivas’ta kongrenin toplanmasını engellemek için faaliyete geçmişlerdir. Namusunu, hamiyetini, hürriyetini satmaya dünden razı birkaç satılmış; devlete isyanı gelenek hâline getirmiş bir ihanet şebekesini silahlandırıp baskın tehditleri savurmuşlardır. Fakat Sivas direnmiş, Anadolu direnmiş, Türk milleti direnmiştir.
Yaklaşık bir asır önce Sivas; milletimize dışarıdan saldırı için fırsat arayanlar ve içeriden onlara destek olanlara unutulmaz bir cevap vermiştir. Milletin inancı ve umudu olan çelikten irade; işgalcinin, işbirlikçinin, mandacının, himayecinin alayına birden “Ya istiklâl ya ölüm” diye haykırmıştır.
Bir asır önce ateşi ve ihaneti gören milletin gözleri; bu tabloyu hafızasına bütün ayrıntılarıyla nakşetmiştir. O gün millet için çarpışanlar da, zillet içinde debelenenler de unutulmamıştır. Anadolu’nun kolaylıkla çiğnenip yutulacak bir lokma değil, buna yeltenenlerin gırtlağına takılacak demirden bir leblebi olduğunu gösteren mert çıkış; bugün Türkiye’yi ileriye taşıyacak yol haritası ve pusula olmaya devam etmektedir.
Güncel siyasi panoramada Türkiye’nin verdiği yeni bağımsızlık mücadelesini hazmedemeyenler, bu ülkenin kendi inisiyatifiyle yarınlara ilerlemesine katlanamayanlar tekrardan taarruza kalkmıştır. Bütün dünya mazlumlarına umut ışığı olan Türkiye’nin duruşunu bozmak ve milletimize diz çökertmek isteyenler; harekete geçmiştir. Dün Düyûn-u Umumiye ile, işbirlikçi Galata bankerleriyle bu ülkenin helal ekmeği üzerine operasyon çekenler; bugün de kredi derecelendirmeleriyle, kur manipülasyonlarıyla bizi köşeye sıkıştırma gayretindedir. Dün şahsi ikbalini, çocuklarının hürriyetinden kıymetli görerek manda ve himayeye teslim olalım diyenlerin yerini bugün bağımsızlıktan taviz verme karşılığında ekonomik menfaat temin edeceğini düşünenler almıştır.
Teslimiyet zehrini, milletin damarlarına zerk etmeye çalışanlar; bu milletin ana damarından, Gazi Paşa’nın deyimiyle “kanındaki cevher-i aslî”den bihaberdir.
Afrin’e girmemek, PYD’ye boyun eğmek, bağımsız Türk yargısının mahkûm ettiği bir casusluk zanlısını serbest bırakmak karşılığında rahat nefes alınacaksa; Edirne’den Ardahan’a bütün vatan evlatları son nefeslerini vermeye razı gelecektir.
Bin yıl önce “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir” diyen, yüz yıl önce “Ya istiklâl ya ölüm” diyen millet; teslim olmayacaktır.
Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarından devraldığımız 2000 yıllık kutlu Türk devletine halel gelmeyecek ve gelecek nesillere emanet salimen aktarılacaktır.
Bağımsızlık uğruna ölüme yürüyen 40 Göktürk’ün davasına yeniden ruh üflemiş gibi; 4 Eylül 1919’da saat 15’te Sivas Mekteb-i Sultanî’sinde buluşan küçük bir grup mücadelenin işaret fişeğini fırlatmışlardır. O mücadeleye gönül verenlerin alın teri, göz nuru ve temiz kanlarından bağımsız Türkiye Cumhuriyeti inşa edilmiştir. Kavgayı; karşımızda birleşen 72 buçuk milletin imkânı değil, bu mazlum ve asil milletin imanı kazanmıştır. 99 yıl önce bugün yanan ateş, günümüze dek sönmemiş; bundan sonra da sönmeyecektir.
Yarın emaneti bizden devralacak Türk gençliğine hitaben söylenen o anlamlı sözlerdeki gibi “dahilî ve haricî bedhahlar”, işin sonundan bedbaht olacaktır. Türkiye ilelebet payidar kalacaktır.