Muhterem Genel Başkanım, Başkanlık divanımızın değerli üyeleri, partimizin kıymetli il-ilçe başkanları; hepinizi en derin saygılarımla selâmlıyorum.
Türkiye’nin en keskin dönemecinde, memleketin atlattığı en kritik eşikte onu tutup ayağa kaldıran Türk dünyasının lideri Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey’le ve onun dava arkadaşları olan sizlerle bir arada olmak büyük bir gurur ve büyük bir onurdur.
Türkiye en ağır şekilde saldırı altındayken dimdik duran Genel Başkanımız olmuştur.
Genel Başkanımızın şahsında Milliyetçi Hareket Partisi en rezil, en alçak taarruzlara maruz kalırken de teşkilatlarımız hareketin liderinin ardında sıradağlar gibi durmuştur. Sizlerin inadı ve inancı sayesinde teker tümseği aşmış, tarihi “belki yarın, belki yarından da yakın” olan milletin zaferi ufukta görünmüştür.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin bitip tükendiğini tasvir eden masalları siyasi analiz diye anlatan borazanlara, birliğimizi dağıtma iştiyakındaki ordubozanlara karşı bu salondaki birlik ve dirlik ruhu bir Osmanlı tokadı aşk etmiştir. MHP’yi bitireceğini düşünen küresel güç odakları ve onların taşeronları; hevesleri kursaklarında, umutları tükenmiş vaziyette yeni yalanlar imal etme ve milleti maniple etme gayretine düşmüşlerdir.
Fakat güneşin balçıkla sıvanamayacağı gibi, Milliyetçi Hareket Partisi’nin kutlu hilâli de onların atacağı çamurlarla kirlenmeyecektir. 12 Eylül darbesinin ardından “Bizim çocuklar başardı” diye haber salanların yeni çocukları 15 Temmuz’da cephane sandıklarına sarılmış ama başaramamışlardır. Aynı şekilde global politika mühendislerinin sözde “İYİ” çocukları da seçim sandıklarında kaybetmeye mahkum olacaklardır. Milliyetçi Hareket Partisi ise her zamanki gibi başı dik, mağrur ve onurlu duruşuyla millet iradesinin tecelligâhı olan meclisimizde yerini en güçlü şekilde alacaktır.
Kurulduğu günden bu yana MHP; kimsesizlerin kimsesi, sesi duyulmayanların sesidir.
Bu bilinçle partimizin kadroları daima kulaklarını ve yüreklerini milletten yana çevirmişler ve onların feryadını meclis kürsüsüne taşıyıp onların tercümanı olmuşlardır. Teşkilatlarımız bulundukları şehirlerdeki vatandaşlarımızın bütün sıkıntılarını dinlemişler ve onları aktarmaları gereken makamlara iletmişlerdir. Milletvekillerimizin bölgelerine dair temel çalışmalarını da bu yaralara merhem olma gayreti şekillendirmiştir.
Fakat partimize mensup bir milletvekili tarafından temsil edilmeyen illerin sorunları, yine de partimiz tarafından meclise taşınabilsin diye; Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Bey’in talimatları doğrultusunda bir çalışma başlatılmıştır. Siyasi İşlerden ve Parlamentodan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı makamınca çalışmanın koordinasyonu yürütülmüştür. Bu kapsamda halka kulak verilerek tespit edilen problemler, il teşkilatlarımız tarafından Genel Merkezimize iletilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak benim uhdemde sürdürülen faaliyetin son aşamasında, milletimizin sorunları meclis gündemine taşınmıştır.
Öte yandan Türkiye Büyük Millet Meclisinde Milliyetçi Hareket Partisi grubu; yoğun bir dönem geçirmiş ve milletimiz tarafından temsilci olarak seçildiğimiz makamlara layık olmak amacıyla gayret sarf edilmiştir.
9 kanun teklifimiz kabul edilerek yasa haline gelmiştir. Bu kanun önerileri; fukaranın ortak derdi olan yoksulluk maaşından devlet işleyişinde kilit bir role sahip meclis içtüzüğünün değişmesine kadar geniş bir yelpaze teşkil etmektedir.
Ayrıca bu dönemde tam 257 adet meclis araştırma önergesi milletvekillerimizce meclise sunulmuştur. Bunların arasında boşanma oranı yüksekliği sebebiyle aile kurumumuzu bekleyen risklerden kültür varlıklarımızın kaçırılıp peşkeş çekilme tehlikesine, cinsel istismar vakalarından FETÖ yapılanmasına, gerçek adaletin oluşmasına ziraatçının problemlerinden gençliğimize yönelik uyuşturucu tehdidine kadar pek çok husus vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri milli iradenin vicdanı olarak çıktıkları kürsülerde toplam 1492 soru önergesi vermiş, Meclisimizin 297 birleşiminde vekillerimiz tarafından tam 2631 konuşma yapılmıştır. Yani sizin oylarınızla Ankara’ya giden MHP’li vekiller susup oturmamış, temsil ettikleri camiaya layık bir hareketliliği daima sürdürmüşlerdir. Gurup Başkan vekillerimiz bölücü unsurlarla bazı CHP’lilerin Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde güç durumda bırakacak ifadeleri karşısında anında milli bir duruş sergilemişlerdir.
Şimdi partimiz yeni bir dönemin kapısını aralamak üzeredir. Bu yeni devir; milletin yalnızca tercümanı olmak değil; aynı zamanda derdine derman olma çağıdır. Devletin bekası ve milletin selameti için; elimizi değil gövdemizi taşın altına koyma vaktidir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin geleneğine yakışan da Türkiye dört bir yandan gelen saldırılarla muhatap olurken gerekirse risk almak, bedel ödemek ve bu ülkeyi bir şekilde düzlüğe çıkarmaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi; binlerce yıllık hafıza ve elli yıllık hatıradır. Bu parti; kökü ta Göktürk’lere, Selçuk’lulara, Söğüt’e, Ahlat’a, Malazgirt’e uzanan Anadolu çınarıdır. Bu yıkılmaz ağacın fidanını diken, tohumunu eken, kanını döküp can suyu veren bu milletin has evlatlarıdır. Onun bu günlere savrulmadan, sökülmeden, yapraklarını dökmeden gelmesini sağlayan da Başbuğ Alparslan Türkeş ve Lider Devlet Bahçeli’nin öngörüleri ve ferasetle yoğrulan siyasi hamleleridir.
15 Temmuz’da bu ülkeyi FETÖ’cü kiralık katilleriyle işgale yeltenenler yine karşılarında aynı onurlu tavrı görmüşlerdir. Herkesten önce Sayın Genel Başkanımız bunun haçlı zihniyetli bir istila girişimi olduğunu dile getirmiş ve milletimizi direnişe davet etmiştir. 15 Temmuz’un akabinde de Anadolu’nun çocukları diz çöksün diye fırsat kollayanların planları, yılanları ve yalanları bitmemiştir.
Bu sebeple; Türkiye’nin yarınları için ilk evvel Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Bey bir adım öne çıkmış ve herkesi bir arada durmaya çağırmıştır. Bu milletin bin yıllık feda ruhunun ve bekâ savunmasının temsilcisi olarak MHP’nin beyan ettiği bu temiz çağrı; öncelikli olarak halkın gönlünde makes bulmuştur. Sonrasında da başta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere millet iradesiyle işbaşına gelen hükûmetin yetkilileri Sayın Genel Başkanımızın çağrısına heyecan ve umutla karşılık vermiştir.
MHP; devletin istiklâli ve milletin istikbali demektir. Bizim kurmak istediğimiz ittifak da milli mutabakattır. Bu birliktelik, cumhur ittifakıdır. Bizim talip olduğumuz beraberlik; milletin kardeşçe, omuz omuza geleceğin Büyük Türkiye’sine yürüyüşünü başlatmaktır. Evet… Beş parmağın beşinin bir olmadığını biliyoruz. Ama parmakların sımsıkı kapanınca yumruk olduğunu da biliyoruz. Genel Başkanımızın şahsında MHP; milleti ve devleti sırtından hançerlemek isteyenlerin beynine o yumruk gibi inmek için kenetlenmenin ve bir araya gelmenin derdindedir.
MHP bir memleket şiiridir. MHP bir vatan şuurudur. Bizi ittifaka götüren koltuk sevdası ve makam hülyası değildir. Kendilerine koltuk bulamayınca, gemiyi terk edenler; bu hassasiyeti de anlayacak kalibreye ve kaliteye ulaşamamışlardır.
Devlet Bahçeli’nin birlik ve beraberlik için el uzatması; Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” vecizesinin günümüzdeki izdüşümüdür. Ayan beyan ortadadır ki bu ittifak bir tercihten ziyade bir zorunluluktur. Tarihin akışı bizi bu yöne sevk etmiştir. Milletin topyekûn tehdit edildiği bir atmosferde; milli ve yerli olan bütün unsurların aynı çatı altında birleşmesi mecburiyettir.
MHP’nin gerçekleşmesini sağladığı birlik hayali; İstiklal Harbi’ndeki kurucu meclisin kodlarına sahiptir. Siyasi düşüncesi ne olursa olsun; Kurtuluş Savaşı’nda el ele veren o vatanperverlerin durduğu yerle MHP’nin durduğu yer aynıdır.
İstanbul İl Başkanlığını Ermeni soykırımı yalanlarını dillendiren PKK yandaşları Parti Meclisi’ni “Hayatta hiçbir laftan tiksinmedim ‘Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez’den tiksindiğim kadar” diyebilen ezan ve vatan düşmanlarına teslim eden CHP de bu duruşu elbet anlamak istemeyecektir. Selahattin Demirtaş’a gösterdikleri yakınlığı; Gazi Paşa’ya ve silah arkadaşlarına göstermeyenlerin MHP’yi eleştirmeleri bizim için ancak şeref nişanesi olacaktır.
Bu ittifaktan rahatsız olanlar incelendiğinde; Türkiye’den firar etmiş tescilli FETÖ’cüler ve Kandil Dağı’na saklanmış teröristlerdir. Cumhur ittifakını bir “savaş ittifakı” olarak gördüğünü söyleyen HDP sözcüleri; Kandil Dağı’nın korku içinde titremesini sadece kelimelere dökmektedir. Anlaşılmaktadır ki iktidara yürüyen bir MHP tablosu; bu millete düşmanlık, bu devlete hıyanet içinde olan herkesin kâbusudur.
Bize düşen de onların kâbuslarını gerçeğe çevirmek ve dünyayı onlara dar etmektir
15 Temmuz’dan beri Genel Başkanımız Devlet Bahçeli; gösterdiği tavırla, bu hareketin ezeli düşmanları olanları rahatsız ettiği gibi, bu milletin de topyekûn kulak verdiği, sesini dinlediği, sözünü merak ettiği Tek Lider hâline gelmiştir. Açılım isimli tarihi facianın ucuna dönülmeden evvel, ihanet kalkışmasının gemi azıya aldığı zamanlarda; bütün tartışma programları “MHP’yi bir kenara koyarsak” cümlesi ile başlamaktaydı. O dönemde MHP hesaba katılmayan, formüle dâhil edilmeyen Türkiye’de bir algı oluşturuluyordu. Fakat MHP Genel Başkanı’nın bir nakış gibi ince ince, adım adım işlediği politik süreç; şu an bambaşka bir atmosfere dönüşmüştür. Artık Türkiye’de milli bir hava esmekte, bu vatanın her yerinde milli refleks verilmesi mecburiyet hâline gelmiştir. Dün Diyarbakır’da başını kaldırmaya çalışan terörün, bugün Afrin’de başı eziliyorsa; değişen bu dengenin mimarı tartışmasız Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’dir. Bugün Afrin’den gelen fotoğraflara baktığımızda; göğsümüzü kabartan görüntülerle karşılaşılmaktadır. Yerleştiği makineli tüfek mevziinde vatan nöbeti tutan bir Mehmetçik, silahının üzerine koyduğu telefondan MHP Grup Toplantısında Genel Başkanımızın söylediği sözleri dinlemektedir. Çünkü Sayın Genel Başkanımızın ağzından çıkan kelimeler; vatan için en ön safta çarpışan bütün yiğitlerimizin yüreğinden geçenlerdir. Mehmetçiğin mermisi gibi hainlerin beyinlerine saplanmaktadır.
Sayın Genel Başkanımız; Türkiye’nin siyasi algısında üzerine oynanan, ayarları bozulan kavramların da yerli yerine oturmasına vesile olmuştur. Onun durduğu yer Türk politik hayatı için şaşmaz bir ölçü, yanılmaz bir pusula olmuştur. Zamanında Ankara’nın karşısında ikinci bir başkent gibi çıkarılmaya çalışılan Diyarbakır merkezli ihanet hayalleri; demokrasi ve insan hakları kılıfıyla anlatılmıştır. Fakat bu noktadan geriye dönülmüş ve dün bu yanlışlara sapanlar, dümeni milli rotaya kırmışlardır. Sayın Genel Başkanımızın “demokrasi, milliyetçiliğin ikiz kardeşidir” cümlesiyle, en veciz şekilde ifade ettiği gerçek; artık bu kavramın hakiki içeriği hâline gelmiştir. Düne kadar; bölünmenin, parçalanmanın üzerine örtülen bir şal gibi demokrasiyi kullananlara karşı başarıya ulaşılmıştır. Demokrasinin esasen kuvvetli bir millet iradesiyle beslenen, güçlü bir devlete ihtiyaç duyduğu herkesin kabullendiği bir gerçek hâline gelmiştir. Böylece Ankara merkezli bölünmez bir vatan ve yine Ankara merkezli bir dünya tasavvuru, artık gündemi belirleyici hâle gelmiştir.
Sayın Genel Başkanımızın demokrasiye verdiği önem ve bu konuda herkesi uyararak farkındalık oluşturmaya çalışması aslında çok derin tarihsel köklere sahip bir refleksin tezahürüdür.
Türk milliyetçileri; bu milletin fedaisi olduğu gibi demokrasinin ve cumhuriyetin de güvencesidir, teminatıdır.
Bu sebeple bizim cumhuriyet birikimimizde ilk harcı karanlar; Türk milliyetçiliğin ana güzergâhını çizen kadrolarla aynı isimlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’ne kanını akıtarak can suyu veren neslin de temel motivasyonu vatanperverliktir. Bizler de bu milletin her daim doğru olanı yapacağına inanan bir milliyetçilik anlayışının temsilcileriyiz. Milleti güdülecek koyun yahut da terbiye edilmesi gereken bir yabani olarak gören çarpık elitist anlayışların karşısındayız. Milletin tercihlerinin önüne engel çıkarmak bahis konusu olduğunda Milliyetçi Hareket Partisi’nin sert ve net bir duruş sergilemesinin altında bu duyarlılık yatmaktadır. İkiyüzlü demokrasi geleneğinin mimarı CHP’dir. 1960 yılında Başbakanlar, Bakanlar idam edilirken CHP kendi iktidarının arayışı içindeydi. Bu utancı yaşayanlar demokrasiden bahsedemezler.
367 krizini çıkararak meclisin Cumhurbaşkanı seçme yetkisine ipotek koyan yanlış planların da karşısında MHP vardır.
Milletin kâhir ekseriyetinin desteğini alacak bir Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olması fikrini de MHP savunmuştur. Çünkü milletin ne kadar büyük bir kısmı, ne kadar etkin bir şekilde irade beyan ederse; Türk milletinin geleceği için o kadar hayırlı bir sonucun çıkacağı düşüncesi MHP’nin zihnindedir. Demokrasi; gittikçe olgunlaşan bir sistem içinde mükemmele yaklaşacaktır. Türk Devleti’ni İstiklal Harbi sonrasında yeniden inşa eden kurucu irade; o yüzden tercihini cumhuriyetten yana kullanmıştır. Fakat Gazi Mustafa Kemal; o günün şartları olgunlaşmadığı için arzu ettiğini belirtse de çok partili rejime geçiş yapamamıştır. Daha sonrasında 1946 seçimlerinden itibaren çok partili hayata başlanmıştır. Milletin kendi tercih ettiği kişilere yönetme erkini vermek demokrasinin icabıdır. Bu en temel kaideye uygun biçimde de 2019 tarihinden itibaren % 50 + 1’i alan yani bu milletin yarısından çoğunun desteğini toplayabilen kadro devlet yönetiminde söz sahibi olacaktır. Bu hürriyet ve demokrasi bakımından bir gerileyiş değildir. Tam aksine siyasi tarihçemizin doğal seyrinde ilerlemesinin bir ürünüdür. Devletin bu değişiklik sebebiyle yıkılacağı iftiralarını düzen propaganda makineleri ne hikmetse bu devleti gerçekten yıkma azminde olan terör örgütlerine ağızlarını açıp tek kelime edemeyenlerden oluşmaktadır.
MHP’nin sistemdeki varlığı; bu devlet yapısının sarsılmayacağının bizatihi garantisidir.
Milliyetçi Hareket Partisi; devlet mekanizmasının işlemesini sağlayan en temel dişlidir. Genel Başkanımızın bu konudaki hassasiyeti; öncelikli olarak Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oluşturduğu fiili durumu kanuni bir zemine bağlama gayretiyle tezahür etmiştir. Böylece var olmayan bir yetkinin kullanımı; hukuki ve yasal bir şekle bürünmüş ve ortaya çıkması mümkün olan çarpık durumların önüne geçilmiştir. Akabinde yine liderimizin işaretiyle MHP kadroları harekete geçmiş ve yeni sistemin çalışabilmesi için ortadan kaldırılması gereken bütün pürüzler yok edilmeye çalışılmıştır. MHP’nin teklif ve yönlendirmesiyle hayata geçirilen bu hukuki tadilatlar; devlet mekanizmamızda oluşması muhtemel çatlakları baştan engellemiştir.
MHP’nin öyküsü; vatan için can verenlerin öyküsüdür. Bu hareket; “vatanın ha ekmeğini yemişim ha uğruna kurşun…” diyen kahramanların türküsüdür. Millet için devlet yönetiminde söz sahibi olan bir MHP demek; etkin bir terörle mücadele demektir, güçlü devlet demektir, ihanete nefes aldırmayacak politikalar demektir, Adalet demektir. Vatandaşlarımızın gözünde Milliyetçi Hareket Afrin’e yürürken elleriyle bozkurt işareti yapan vatan evlatları, nereye gittiği sorulunca “Kızılelma’ya” diye cevap veren arslan parçalarıdır. Devletin de şimdi ihtiyaç duyduğu bu dirayet ve cesaret kaynağıdır.
MHP; milletin kederini ve devletin kaderini 50 yıldır sırtında taşıyanların partisidir. Mensupları bu kutlu emaneti ilelebet de omuzlarında taşımaya ahdetmiştir. Ülkücü hareketin temsilcisi olduğu damar; milletin ana damarıdır. Bu hareketin bünyesinde bulunan kabiliyetli kadrolara ve devlet tecrübesine; Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Bu kadroların sistemin dışında durması; hem MHP’nin potansiyeline hem de devletin geleceğine zarar verecektir.
Sayın Genel Başkanımızın çağrısı aslında bu manada bir sefer görev emridir. Ülkücü hareket Türkiye’nin yükünü omuzlamak üzere harekete geçmiştir.
Sayın Genel Başkanımızın belirttiği üzere “Orhun Kitabeleri ile kökleşen milli beka şuuru, asırlar boyunca elden ele, gönülden gönüle taşınıp bugünlere ulaşmış, nitekim bugünkü temsilcilerinin haysiyetine teslim ve tevdi edilmiştir. Türk milletinin bekası siyaset üstü bir konudur. Bekamızın mahvı çöküş ve yok oluş demektir. Üzerinde hassasiyetle titremek zorunda olduğumuz milli beka müdafaa edilmezse, tarihi haklarımız layıkıyla korunmazsa akıbeti irademiz değil, ihanet lobisi tayin edecektir.
Tehlike bu kadar yakın ve yakıcıdır. Türkiye olağanüstü bir mücadele azmiyle teröre cephe almıştır.”
Terörün diş bilediği, küresel çetelerin kanımızı emmek için fırsat kolladığı bu zamanlarda hareketimizin etkin olması; inanın; hayat memat meseledir. Ülkücülerin siyasi iktidara ihtiyacı yoktur. Fakat bu memleket için ülkücülerin iktidara gelmesine ihtiyaç vardır. Sayın Genel Başkanımızın bütün gayretleri bu sebepledir.
Milliyetçi Hareket Partisi üzerine yürüyen bütün taarruzları bertaraf ettiği gibi, köklerinden damarlarına yürüyen inanç ve enerjiyle iktidara doğru ilerleyecektir. Üç Hilal’in parıltısı; geleceğimize giden yolları da aydınlatacaktır. Çünkü Sayın Genel Başkanımızın veciz ifadesiyle “Üç Hilal marka değeri çok fazla, mana çıtası çok yüksek, millilik vasfı çok ileri, hatıra ve haysiyetiyle Türk siyasetinin itibar ve iftihar vesilesidir”. MHP; onu aşmaya çalışan dalgaların hepsinden daha yüksek bir deniz feneridir ve daima ışık saçmaya, en karanlık sularda bile yol göstermeye devam edecektir.
Şimdi bizim üzerimize düşen vazife; MHP’nin attığı her adımı kapı kapı dolaşıp fert fert anlatmaktır. Eminim ki çalınan her kapının ardından; bu ittifaktan mutlu, bu birliktelikten umutlu insanlar çıkacaktır. Onları geleceğin güçlü ve büyük Türkiye’sine inandırmak, bu ideali gerçeğe taşımak temel vazifemizdir. Milli ittifak; milletle elbet kucaklaşacaktır. Milletin ittifakı; milletin iktidarıyla taçlanacaktır.
Bu topraklara karşı ve bu toprakları vatan kılan kahramanlarımıza karşı, başarılı olmak boynumuzun borcudur. Şair Orhan Şaik Gökyay’ın dediği gibi:
“Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.”
Bu toplantı meclisi vesilesiyle, Afrin’de çarpışan bütün yiğitlerimize, güç kuvvet vermesini; şehit düşen kahraman evlatlarımıza da rahmet eylemesini Yüce Allah’tan niyaz eder, en derin saygılarımı sunarım.