Aynı gün içinde gelen kara haberlerle sarsıldık. Adana’da teröristlerin düzenlediği bombalı saldırıda vatandaşlarımızı şehit ettiler. Suriye’de rejim güçlerinin hava saldırısı sonucunda askerlerimiz şehit oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bu hain saldırılar, Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda çok yönlü bir kuşatma ile karşı karşıya olduğunu acı şekilde bir kez daha göstermiştir.
Bu çok yönlü kuşatmada PKK’dan Fetö’ye, DEAŞ’dan PYD’ye kadar çok sayıda taşeron örgüt vardır. Bunların her biri Türkiye ve Türk düşmanlığı üzerine yemin etmişlerdir. Suriye’de, Irak’ta ve son gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla Kıbrıs’ta; Türkiye’nin tartışmasız çıkarlarının tersine her türlü politika hayata geçirilmek istenmektedir.
Hassas, bıçak sırtı bir dönemden geçiyoruz. Özellikle Suriye’de Türkiye’yi saf dışı bırakacak her türlü oyun, kurgu, tuzak, provokasyon hayata geçirilmek istenecektir. Türkiye’yi kendi coğrafyasında hareketsiz bırakmak için bundan sonra da her türlü oyunun oynanacağı kesindir.
Türk düşmanlığının geçer akçe olduğu son yıllarda bu kervana Avrupa Birliği de katılmıştır. Avrupa Parlamentosu her ne kadar bağlayıcılığı olmasa da müzakereleri dondurmuştur. Bu karar AB tarihinde daha önce örneği görülmeyen bir karardır. Türkiye’nin Fetö ve PKK ile olan mücadelesini içine sindiremeyen AB ülkelerinin bu tavrı kabul edilecek türden değildir. AB kimin yanındadır, kimin safındadır?
AB’de 5,5 milyon (Danimarka’nın nüfusundan daha fazla) Türk yaşamaktadır. Bunların 150 bini girişimcidir. Hal böyleyken Türkleri ve Türkiye’yi dışlayıp bölücülere sahip çıkmanın mantığı düşmanlık değil de nedir? Türkiye karşıtı bütün odaklar, örgütler ve kişiler Avrupa’nın her yerinde korunmakta, itibar görmektedir. PYD’nin elebaşına Avrupa Parlamentolarının kapıları ardına kadar açılmaktadır. PKK’lı teröristler Avrupa başkentlerinde el üstünde tutulmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla Fetö üyeleri de Avrupa’da rahatça hareket etmektedirler.
Bazı ülkeler Türk milletinin değil Türk düşmanlarının yanında yer almıştır. Ankara’nın değil Kandil’in yanında saf tutmuştur. Bölücü HDP’nin yanında yer alan AB Büyükelçileri, Türkiye’nin terörle ve Fetö ile mücadelesi konusunda kör ve sağırdırlar. Bundan daha büyük demokrasi ayıbına rastlamak mümkün değildir. Tarih, bunun hesabını mutlaka soracaktır.