İçinde bulunduğumuz coğrafya; son bir asırdır zaman zaman kontrollü bir şekilde kanatılan bir yara halini almıştır. Batı’nın uzak diyarlardan bakıp Orta Doğu dediği, bir başkasının çıkıp bataklık gibi gördüğü bu topraklar; bizler için doğrudan ecdat bakiyesi ve vatan toprağıdır. Dolayısıyla bizim tarihi havzamızda bulunan tek bir karış arazinin bile kaderi Türkiye’nin meselesidir.
Coğrafyamızı tehdit eden yeni kaosun şimdiki figüranı da Irak işgalinden bu yana şımartılan ve şımartıldıkça daha pervasızlaşan Mesut Barzani’dir. Mesut Barzani; kendi kariyerine defalarca yinelenen katliamları, Irak’ı işgal etmeye gelen yabancı askerlerle işbirliğine gitmeyi, son 30 yılda dünyanın süpergüçleri arasında sarkaç gibi sallanmayı sığdırabilmiş birisidir.
Türkiye’yle dostmuş gibi pozlar verdiği zamanlarda dahi PKK’nın silahlı ve politik unsurlarına kucak açmakta bir beis görmemiştir. Mesut Barzani; yetkililer tarafından kendisine verilen ay yıldızlı Türk pasaportu cebindeyken dahi, ay yıldızlı bayrağa ihanet etmekten çekinmemiştir.
İktidar partisinin kongresine davetli olarak geldiği zaman diliminde bile; “Biz Türkiye ile PKK arasındaki sorunun bir parçası değiliz ve Kürdistan’ın Türkiye ile PKK’nın savaş alanı olmasını da istemiyoruz” diyerek tarafsızlık maskesini takınmıştır.
Bu mesele sadece Mesut Barzani’den ibaret de değildir. Esasen Barzani ailesinin tarihi, bağımsız Kürdistan hayali için düzenlenen ihanet kalkışmalarının ve siyasi ayak oyunlarının tarihidir. Babası Molla Mustafa Barzani; İran’da Sovyetler’in desteğiyle kurmaya çalıştıkları Mahabad isimli kukla devlet yıkılınca, kendi deyimiyle “hanımlarını ve çocuklarını Irak dağlarının yamacında, kaderin cilvesine bırakarak” Moskova’ya sığınmıştır. Rus Kızıl Ordusu’nun Albay rütbesi verdiği Molla Mustafa’nın öldüğü yer ise Amerikan topraklarıdır. Bu derin siyasi kıvraklık müktesebatı içinde İsrail’le kurulan sıcak ilişkiler de cabasıdır.
Babasından hem kanlı ve kirli bir davayı hem de uluslararası bağlantıları devralan Mesut Barzani de bugün Irak’ın kuzeyinde bulunan şehirlerin kaderini tayin için yasadışı bir referanduma gitmeye çalışmaktadır. Bahse konu ettiği şehirlerin pek çoğu kendisinin yönetimi altında dahi değildir. Kurnazca bir hamleyle ve peşmergenin namlularıyla; o şehirlere de fiilen çökmeyi zihninde planlamaktır. Barzani’nin bölge halkını terörize etmek için sağa sola hırlattığı peşmergeler; sayıları kendilerinin yarısı kadar bile olmayan DAEŞ’li katillere şehirlerini terk ederek tıynetlerini ve savaşçılıklarını göstermiştir. İşgal sonrası Guantanamo’ya götürülüp orada özel olarak eğitildikleri iddia edilen peşmergeler; görünen odur ki göğüs göğüse çarpışmayı değil, sadece sivil halka işkence etmeyi tecrübeli ellerden öğrenmişlerdir.
Zaten Barzani’nin hakiki manada güvendiği kuvveti; silah değil sinsiliktir. Mesut Barzani; uygun zaman gelene kadar bekleyen, uygun zaman geldiğinde de Kerkük, Musul, Telafer gibi Türkmen yurtlarına saldıran; hatta gözünü karartıp içine Türkiye’nin şehirlerini de alan hülyalarla ağzı sulanan bir akbaba karakteridir.
Mesut Barzani; Türkiye’de çeşitli siyasal organizasyonlara parayla yemlediği adamlarını yerleştirmiş ve onlar üzerinden reklam çalışmalarını yapmaktadır. Fakat bu parlak lansman cümlelerinin ışıltısı; onun elinden damlayan Türkmen kanını, cebinden taşan işgalci dolarlarını, yüzündeki hin ifadeye vuran petrol karasını kapatamamaktadır. Barzani’nin devlet dediği petrol havzasının Irak ayağıdır. Bağımsız Kürdistan dediği; petrol kulelerinin bekçiliğinden, boru hatlarının muhafızlığından fazlası değildir. Bu vazifenin bir diğer taliplisi olan PYD ile de ister istemez ortak bir masaya oturup ihanet ajandalarını birleştireceklerdir. Çünkü PKK’nın Suriye şubesi olan PYD’nin de, şimdilik Barzani’nin de patron olarak gördüğü uluslararası teröristler aynıdır.
Pazartesi Barzani’nin gerçekleştireceği gerçek bir referandum değil, bir çadır tiyatrosu kumpanyasıdır. Beyninin karanlık köşelerinde oynaşan hain plan ise; önce elaleme bulaşıp, sonra sırtını yasladığı ağasına koşan bir mahalle kopili edasıyla, küresel güç dengelerine sığınmaktır. Olası bir müdahalede ilk uygulamaya koyacağı durum; konuyu şahsi meselesi olmaktan çıkarıp yeni bir soğuk savaşa dökmek olacaktır. Molla Mustafa Mahabad deneyiminde, kendisi de iki körfez savaşında ayrı ayrı bu yöntemi denemişlerdir.
Türkiye’nin üzerine düşen ise korkmadan, çekinmeden meselenin üzerine gitmektir. Aksi takdirde, Kerkük, Musul ve bütün Türkmeneli Barzani’nin oyuncağı haline gelecek; Türkiye’yi sindirdiğini düşünen bu politik omurgasız, bu kez daha önce de belirttiği gibi kendisine hedef olarak “Diyarbakır’ı karıştırmayı” seçecektir. Fırsat bulduğunda yaptıkları, yapacaklarının habercisidir. Irak’ta Saddam düşer düşmez Kerkük nüfus ve tapu daireleri yağmalayan Barzani; yıllar sonra gerçekleştirmeyi düşündüğü işgalin sosyo-kültürel engellerini ortadan kaldırmak istemiştir. Yankee’nin yancısı Barzani; o gün sadece evrak kâğıtlarını değil Türkmenlerin hak iddialarını, Kerkük’ün Türk kimliğini, bizim varlığımızın resmî kayıtlarını ve devlet ciddiyetimizi yakmıştır.