Son günlerde Türkiye gündemini meşgul eden gündem maddelerine ve bu gündemlerle ilgili Sayın Başbakan’ın kürsülerden anlattığı konulara birlikte baktığımızda ‘güler misin ağlar mısın’ hissine kapılmaktayız. Sayın Başbakan yaptığı değerlendirmelerle uzayın derinliklerinde bir yerlerde yaşadığı izlenimi vermektedir. Sayın Başbakan Türkiye’nin gerçeklerinden ve bulunduğu makamın sorumluluklarından kopmuş, filozoflar, erenler, şeyhler, veliler âlemine dalmıştır.
17-25 Aralık tarihimizin en büyük hırsızlık olayıdır diyoruz, Sayın Başbakan Ahi Evran diyor. Biz ‘Türkiye bölünüyor’ diyoruz, O Şeyh Edebali diyor. Biz ‘Soma ne oldu’ diyoruz, O Mevlana diyor. Biz ‘sınırımız kevgire döndü’ diyoruz, O Ahmed Yesevi diyor. Biz ‘Ermenek’te madencileri kurtarın’ diyoruz, O Ertuğrul Gazi diyor. Biz ‘zeytinliklere kıymayın’ diyoruz, O Emir Sultan diyor. Biz ‘taşeron ekonomi’ diyoruz, O Gazali diyor. Biz ‘kurumlar çöktü’ diyoruz, O ‘Horasan erenleri’ diyor. Biz ‘teröristler resmigeçit yapıyor’ diyoruz, O Seyit Rıza diyor. Biz ‘1000 odalı saray’ diyoruz, O Yunus Emre diyor. Biz ‘adalet nerde’ diyoruz, O ‘Hegel’i rüyamda gördüm’ diyor.
Sayın Başbakan’ın özellikle Türk siyasi ve demokrasi tarihine ilişkin sarf ettiği sözler de içler acısıdır. Sayın Başbakan 2002’den önceki Türkiye Cumhuriyeti tarihine düşmanca yaklaşmaktadır. Türk siyasi tarihine, Kurtuluş savaşımıza, demokrasi sancılarımıza, milli şuura, milli bakışa, milli duruşa düşmanca bir tavır ortaya koymaktadır. Kendilerinden önceki bütün liderleri ve Türk tarihini aklınca mahkûm etmektedir. Kendisinden öncekinin yaptığı gibi milliyetçiliği ayaklar altına almaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’ye yönelik sarf ettiği sözlerin, verdiği örneklerin ve kurduğu mantığın her yerinden cehalet dökülmektedir. ‘Bizim anlayışımızda nefret dili hiçbir zaman olmamıştır’ derken bile bilinçaltındaki nefreti dışa vurmaktadır. Kerbela ile Dersim’i bir tutan, hatta bunları karşılaştırma gafleti gösteren bir akıldan şüphe ederiz. Böyle bir karşılaştırma ve mantık gafletten öteye anlamlar taşımaktadır. Böyle bir kafa her şeyden önce topyekûn milletimize, milli birliğimizin ayrılmaz bir parçası olan Alevi vatandaşlarımıza ve Kürt kardeşlerimize hakarettir.
Sayın Davutoğlu’na sesleniyoruz. Gerçekten nefret dili arıyorsan selefinin bugünkü ve geçmişteki sözlerine bak. Nefret dili ustalığında siz de selefinizden geri kalmıyorsunuz. Milleti birbirine düşürerek, insanlarımızın arasına bariyerler kurarak yaptığınız, nefret üzerine inşa ettiğiniz siyasetinizin sonu yaklaşmaktadır.