Bilindiği gibi Türkiye’nin değişik illerinde düzenlediğimiz mitinglerimize Milletimizin gösterdiği büyük ilgi; Türkiye düşmanlarına verilen en net cevap olmuştur. Ülkemizin birliğinden, dirliğinden, refahından, bayrağından, milli ve manevi değerlerinden yana olan geniş kitlelerle kucaklaşan Milliyetçi Hareket Partisi; Türkiye’nin sigortası olduğunu bir kez daha dosta düşmana göstermiştir.
Partimiz, önümüzdeki günlerde de her fırsatta ve seçim meydanlarında, milletimizin vicdanı olmaya devam edecektir.
Sözde demokratikleşme paketiyle başlayan, ardından başörtüsü istismarı ile devam eden süreç; ‘ceberrut devlet’uygulamalarıyla yeni bir aşamaya gelmiştir. AKP iktidarı kelimenin tam anlamıyla ceberuttur.
Gezi olaylarına bakın, öğrenci evleri meselesine bakın ve nihayet Adana Valisi’ne bakın; ne demek istediğimizi anlarsınız. İllerdeki en üst düzey idare amirleri, valilik makamları; AKP’nin arka bahçesine dönmüştür. Bizler; AKP’nin sopasını sallayan valiler, yöneticiler istemiyoruz. AKP zulmünün taşeronluğunu yapmak hiç kimsenin üzerine vazife değildir.
Valiler ve kaymakamlar, Sayın Başbakan’ın değil milletin emrinde olmak zorundadırlar.
Sayın Başbakan’ın günlük değişen psikolojisine göre gündem de değişmektedir. 76 milyon insan işini gücünü bırakıp, ‘acaba Sayın Başbakan bugün nereye kafayı takacak’ sorusuyla meşgul olmaktadır. Sayın Başbakan’ın psikolojik derinliğine inmek elbette uzmanların işidir. Fakat korku, kaygı, yoğun endişe olarak tarif edilen ‘panik atak’ halinin belirtileri, Sayın Başbakan’da fazlasıyla mevcuttur. Tedavi olsun demiyorum, nasıl olsa seçimlerde millet tedavi edecektir kendisini.
Her taşın altında bir düşman aramak Türkiye’nin Başbakanına yakışmaz. Herkesten şüphelenmek, herkesi potansiyel bir suçlu olarak görmek; özünde kendine güvensizliğin dışa yansımasından başka bir şey değildir.
Belli ki Gezi olayları, Sayın Başbakan’ın bilinçaltında derin travmalara neden olmuştur.
Öğrenci evleri meselesinde, konu dönmüş dolaşmış ‘komşuyu komşuya gammazlamaya’ dayanmıştır. Durduk yerden yüz binlerce aile huzursuz edilmiştir. Gençler sormaktadırlar: ‘Ey Başbakan yurt vardı da kalmadık mı?’
İktidarda olsun, muhalefette olsun bütün milletvekillerinin her sene Ekim ayında karşılaştığı en büyük sorun yurt sorunudur.
Yurt çıkmayan onbinlerce öğrenci çareyi milletvekillerinde aramaktadır. Onbinlerce veli, Meclis’e gelip bizlerden yurt müdürlerini aramamızı istemektedir.
Sen yurt yapma, gençlere barınma imkânı sunma; sonra da münferit birkaç örnekten yola çıkarak gençlerin onuruyla, gururuyla oyna. Üstüne bir de gençleri potansiyel terör suçlusu ilan et. Böyle Başbakanlık, böyle idarecilik olmaz.
Sayın Başbakan ile Sayın Arınç arasındaki meselenin boyutları nereye gider, bunu bilmemiz mümkün değildir. Ancak anlaşılıyor ki; Başbakan ile yardımcısı arasındaki ilişki, maslahatgüzarı seviyesine düşmüştür.
Ayrıca bu durum AKP’deki içeriden çürümenin de açık bir yansımasıdır. İçerde birbirlerine düştükçe hırçınlıkları artmaktadır. Hiç kimse sanmasın ki; AKP içinde her şey güllük gülistanlıktır. Artık kırılan kol yen içinde değildir.
Bildiğiniz gibi Cuma günü Sayın Başbakan ile Barzani Diyarbakır’da görüşecekler.
Bu görüşmenin mahiyeti hakkında henüz bir bilgi sahibi değiliz. Ancak memleketi uçuruma götüren her şey kapalı kapılar arkasında kotarıldığı için bu görüşmeden de bir hayır çıkacağını zannetmiyoruz.
En başından söyleyeyim; biz bu görüşmeyi protesto ediyoruz.
Sözde demokrasi paketini PKK ile müzakere eden hükümetin, Barzani ile neyin pazarlığını, neyin müzakeresini yapacağı ortadadır.
Anlaşılan odur ki; demokrasi paketine Barzani’den yardım ve yataklık etmesi istenecektir. Sözde demokrasi paketinin PKK’dan sonraki yeni stratejik ortağı artık Barzani’dir.
Barzani’ye akil adam payesi vereceklerdir.
Suriye’yi kaybeden, Irak’ı kaybeden, İran’ı kaybeden Türkiye’nin, daha doğrusu AKP’nin sığındığı son adres belli ki Barzani’dir. Sıfır sorundan sıfır komşuya uzanan dış politika rezaletinin son perdesi işte bu görüşme olacaktır. Allah ıslah etsin diyoruz. Tüm bu rezaletleri biz de, milletimiz de not ediyoruz.